DEĞİŞİM TRENDLERİ VE DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ
“Her şey bir başka şeye dönüşür ve hiç bir şey aynı kalmaz.”
Heraklitus
“Aynı nehire iki kez girmek mümkün değildir.”
Heraklitus
Her şey akar, hiçbir şey sabit değildir.”
Heraklitus
“Bugün dün değildir; kendimiz, düşüncelerimiz ve yaptığımız işler değişiyor.”,
Thomas Carlyle
“Değişim değişmezdir.”
Benjamin Disraeli
“Her şey değişir, hiç bir şey yokolmaz.”
Ovid
“Dünya kurulmuş değildir,
Daima değişecek, solmayacaktır...
Hiç bir şey doğmamıştır; hiç bir şey ölmeyecektir.
Her şey değişecektir.”
Alfred Lord Tennyson
Son yıllarda gerek dünyada, gerekse ülkemizde üzerinde en çok konuşulan kavramlardan birisi "değişim"dir. Lügat anlamında değişim "bir başka biçime ya da duruma girme" anlamına gelmektedir. Aynı anlama gelen bir başka kavram "dönüşüm"dür. Türkçe'de son yıllarda yaygın olarak kullanılan "transformasyon" kavramı İngilizce'deki "transformation" kelimesinin Türkçe'ye uyarlanmasıyla oluşmuştur.
Değişim kavramını ifade etmek üzere zaman zaman "evrim", "devrim", "yeniden
yapılanma", "reform" ve benzeri kavramlar da kullanılmaktadır. Evrim,
kendiliğinden (spontan) ortaya çıkan bir değişimi ifade eder. İlk çağ
düşünürlerinden Heraklitos'un "her şey değişir ve hiç bir şey aynı kalmaz" sözü
değişimin doğada evrimsel bir zorunluluk olduğunu ifade etmektedir. Evrimcilik
adı verilen felsefi düşünce sisteminde bütün varlıkların, bir ya da bir kaç
varlığın değişmesi ya da gelişmesi neticesinde oluştuğu savunulur. Evrimcilik,
aynı zamanda varlıkların eskiden sanıldığı gibi değişmez ve birbirinden ayrı
olmadığını, tersine birbirine dönüşebilen şeyler olduğunu ileri sürer.
Biyolojide bu evrimsel değişme süreci "dönüşümcülük" ya da "transformizm" olarak
adlandırılmaktadır.
Evrim kavramının tersine "devrim", "kısa zamanda meydana gelen köklü ve önemli
değişim" anlamına gelmektedir. Evrim, kendiliğinden oluşan bir süreç iken
devrim, insanoğlunun bilinçli çabaları neticesinde ortaya çıkan değişimleri
ifade eder. Devrim, bazen "ihtilal" kelimesi ile eşanlamlı olarak
kullanılmaktadır. Silahlı kuvvetler tarafından, halkın seçtiği temsilcilerden
oluşan parlamentonun ve yine seçimle işbaşına gelmiş bir hükümetin görevden
uzaklaştırılması, yani askeri darbe yapılması kimi zaman "ihtilal", kimi zaman
da "devrim" olarak adlandırılmaktadır. Devrim aynı zamanda demokratik reformları
gerçekleştirmek anlamında da kullanılmaktadır. Örneğin, "devrim" ya da "inkilap"
kelimesi, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluş yıllarında Atatürk tarafından
demokratik reformları gerçekleştirmek anlamında kullanılmıştır.
Terminolojide değişim ile çoğu zaman aynı anlamda kullanılan bir başka kavram
"reform"dur. Reform, "düzeltmek" , "iyileştirmek" anlamlarına gelmektedir.
Yine aynı anlamlara gelen ve yaygın olarak kullanılan bir başka kavram "yeniden
yapılanma"dır. "Reorganizasyon" kavramı ise yeniden yapılanmanın sadece bir
boyutunu ifade etmektedir. Reorganizasyon, bir organizasyonun örgüt yapısının
yeniden düzenlenmesi demektir. Yeniden yapılanma (restructuring/reinventing)
kavramı ise bir organizasyonun örgüt yapısı dışında, yapı, sistem ve
süreçlerinin yeni baştan düzenlenmesi anlamına gelmektedir. Son yıllarda
özellikle iş dünyasında çok yaygın olarak kullanılan "reengineering" kavramı ile
"yeniden yapılanma" kavramı arasında çok yakın benzerlikler sözkonusudur. "Reengineering",
daha ziyade organizasyondaki iş süreçlerinin yeniden dizayn edilmesi anlamına
gelmektedir.
Değişim konusundaki terminolojiyi ele alırken diğer bazı kavramları da
açıklamakta ve netleştirmekte yarar var. Yukarıda açıkladığımız gibi değişimin
hem evrimsel, hem de devrimsel boyutları bulunuyor. "Evrimsel Değişim",
insanoğlunun herhangi bir bilinçli tasarımı (planı) olmaksızın, ancak aynı
zamanda insan eylem ve davranışının sonucunda oluşan bir değişimi ifade eder.
Örneğin, dil, kültür, yazı evrimsel bir değişim sonucunda oluşmuşlardır. "Doğal
Değişim" ise evrimsel değişimden biraz farklıdır. Doğal değişim, insan tasarımı
ve planı olmaksızın kendiliğinden ortaya çıkan gelişmelerdir. Bu gelişmelerde
insanların eylem ve davranışlarının hiç bir etkisi yoktur. Örneğin, güneş
sisteminin oluşmasında insanların hiç bir tasarımı ve planı olmadığı gibi, eylem
ve davranışları da güneş sisteminin oluşmasında etkili olmamıştır. Aynı şey,
kristaller ve organizmalar için de sözkonusudur.
İnsanoğlunun tasarımı ve planı, eylem ve davranışları sonucunda ortaya çıkan
değişimi ise "Yapay Değişim" olarak adlandırabiliriz. Teknolojik buluşlar,
yapılan binalar, araçlar, görsel sanatlar, oluşturulan yasalar vesaire yapay
değişime örnek olarak gösterilebilir. Tekrar belirtmek gerekirse, yapay değişim
insanoğlunun bilinçli ve rasyonel çabaları neticesinde ortaya çıkan
değişikliklerdir. Reform, yeniden yapılanma, reorganizasyon, rehabilitasyon
çalışmaları vesaire yapay değişimi ifade etmektedir.
Değişim kavramını incelenirken "atalet" kavramını da açıklamakta yarar
görüyoruz. Atalet, "değişmeme", ya da "aynı durumda kalma" demektir. Atalet
durumu, ya değişim için çaba sarfetmeme ya da aktif olarak değişime direnme
neticesinde ortaya çıkar. Atalet ya da durağanlık durumunun tam tersi
"sıçrama" veya "atılım"dır. Sıçrama /Atılım, radikal bir değişimi ifade
etmektedir.
Buraya kadar yaptığımız açıklamalarla "değişim" kelimesi ile benzer ve
eşanlamlarda kullanılan çeşitli kavramları özetlemiş bulunuyoruz. Şimdi,
dünyadaki değişim trendini, değişimin boyutlarını ve değişim dinamiklerini
incelemeye çalışalım.
Coşkun Can Aktan tarafından Değişim üzerine yazılan kitaplardan seçmeler...
DEĞİŞİM TRENDLERİ VE DEĞİŞİM DİNAMİKLERİ
“Toplayın gül goncalarını
şimdi zamanı varken,
Bugün size gülen bir çiçek
Yarın olacak bir diken.”
Lord Byron
İçinde yaşadığımız yüzyılda dünya hızlı bir değişim süreci içerisinde bulunuyor.
Dünyadaki değişim trendini gözlemlediğimizde ekonomik, siyasal, teknolojik,
sosyal-kültürel, ekolojik ve demografik dönüşümlerin giderek artan bir şekilde
önem kazandığını gözlemliyoruz. Ekonomik ve teknolojik değişim ise
organizasyonel değişimi gerekli kılmaktadır. Dünyadaki değişimin boyutlarını
başlıca yedi ana başlık altında özetleyebiliriz:
1. Ekonomik Değişim: Dünya ekonomisinde yaşanan en önemli değişim şüphesiz
globalleşmedir. Bunun yanısıra dünyada bölgeselleşme, ekonomide serbestleşme,
özelleştirme, gönüllüleştirme, zenginleşme ve yoksullaşma adını vereceğimiz
değişimler yaşanıyor. Bu değişim dinamiklerini kısaca tanımlamaya çalışalım:
· Globalleşme. Dünyada ticaret ve sermaye hareketleri ile bilim ve
teknoloji alanındaki gelişmeler ulusal devletlerin sınırlarını aşan boyutlara
ulaşmış ve transnasyonel bir boyut kazanmaya başlamıştır. Globalleşme ya da
küreselleşme olarak adlandırılan bu olgu ülkelerarasındaki ilişkilerin ve
işbirliğinin düzeyini ve boyutlarını tamamen değiştirmiştir.
· Bölgeselleşme. Dünyada bir taraftan globalleşme ile ülkelerarasındaki
ekonomik sınırlar ortadan kalkarken öte yanda, bölgesel bütünleşme hareketleri
ile “kutuplaşma” adını vereceğimiz bir başka değişim yaşanıyor. Avrupa, Amerika,
Asya-Pasifik ve dünyanın diğer bölgelerinde iktisadi bütünleşme hareketlerinin
önem kazandığını görüyoruz.
· Serbestleşme. Dünyada görülen diğer bir gelişme ekonomide serbestleşme
(liberalleşme) olgusudur. Ekonomide serbestleşme , ekonomik birimlerin karar ve
faaliyetlerinin mümkün olduğu ölçüde devlet müdahalesi olmaksızın serbestçe
yürütülmesini ifade ediyor.
· Özelleştirme. Devletin ekonomideki görev ve fonksiyonlarının mümkün
olduğu ölçüde özel sektöre aktarılmasını ifade eden özelleştirme, 1980’li
yılların başlarından itibaren tüm dünyada önem kazanmıştır.
· Gönüllüleştirme. Dünyada kamu ve özel sektör dışında üçüncü sektörün
önemi giderek artıyor. Devletin görev ve fonksiyonlarının kısmen kar amacı
gütmeyen özel kuruluşlara devredilmesi “gönüllüleştirme” (voluntarizm) olarak
adlandırılıyor. Okul ve hastane yapımında; kimsesiz çocuklara, yaşlılara ve
yoksullara yardım hizmetlerinde gönüllü kuruluşların önemi giderek artıyor.
· Zenginleşme. Dünyada ülkelerin bir çoğunun ekonomik refah düzeyini hızla
artırdığı görülüyor. “Zenginleşme” adını verdiğimiz bu değişimin gerisinde
globalleşme ve ekonomide serbestleşme çok önemli rol oynuyor.
· Yoksullaşma. Bir kısım ülkeler hızla zenginleşirken, diğer bir kısım
ülkeler ise tam aksine giderek yoksullaşıyor ya da ekonomik refah düzeyinde
kayda değer bir gelişme sağlanamıyor. Dünyada zengin ve yoksul arasındaki
uçurum her geçen gün daha büyüyor.
2. Siyasal Değişim: Siyasal alanda yaşanan en önemli değişimin
demokratikleşme ve sivilleşme olduğunu söyleyebiliriz. Bunun yanısıra
yerelleştirme adı verilen değişim dinamiğinin de giderek önem kazandığını ve bu
alandaki çabaların giderek arttığını görüyoruz. Siyasal alanda yaşanan bu iki
önemli değişimi kısaca tanımlamaya çalışalım:
· Demokratikleşme. İnsan haklarının, sivil ve siyasal özgürlüklerin
giderek önem kazandığı demokratikleşme süreci içinde yaşadığımız yüzyılın son
çeyreğinde hızlanmıştır. Temsili demokrasilerin yüzyüze bulunduğu sorunlar
demokrasinin yeniden tanımlanması ve yeniden yapılandırılmasına olan ihtiyacı
artırmıştır.
Sivilleşme. Dünyadaki siyasal değişimlerden birisi de "sivilleşme" eğilimidir.
Sivilleşme, devlet karşısında bireyin ve sivil toplum kuruluşlarının gücünün ve
insiyatif alanının gelişmesini ifade etmektedir. Demokratikleşme ve sivilleşme
birbirlerini karşılıklı olarak etkileyen ve güçlendiren oluşumlardır. Bir
taraftan, demokratikleşme ile bireyin ve sivil örgütlenmelerin önemi artarken;
diğer taraftan, sivil toplum kuruluşlarının sayıca artması demokratikleşme
sürecini hızlandırmaktadır.
· Şeffaflaşma. Demokratikleşme ve sivilleşme neticesinde siyasal
yönetimlerin daha şeffaflaştığı görülüyor. Birey ve sivil toplum kuruluşları
yöneticilerin aldığı kararları ve yaptıkları uygulamaları daha yakından kontrol
etmek istiyor. Özetle, tüm dünyada yönetimde açıklığın (şeffaflaşmanın) giderek
daha önem kazanacağı söylenebilir.
· Yerelleştirme. Merkezi devletin görev ve yetkilerinin mümkün olduğu ölçüde
yerel yönetimlere devredilmesini ifade eden yerelleştirme, katılımcı yerel
demokrasiye işlerlik kazandırmayı amaçlıyor. Merkeziyetçilik yerine adem-i
merkeziyetçi yönetim sadece devlet yönetiminde değil tüm organizasyonlarda
başarı ve yüksek performans için gerekli görülüyor.
3. Teknolojik Değişim: İçinde yaşadığımız yüzyılda en önemli değişimlerden
birisi hiç şüphesiz yeni temel teknolojiler (bilişim teknolojisi ve jenerik
teknolojiler) alanında ortaya çıkmıştır. Teknolojik değişimin başlıca şu
boyutları bulunmaktadır:
· Bilgisayarlaşma. Bilgi işlem teknolojisinde (bilişim teknolojisi) ve
mikro- elektronik teknolojisindeki gelişmeler sayesinde dünyamız
“bilgisayarlaşma” adını vereceğimiz bir hızlı değişim sürecini yaşamaktadır.
· Hızlı Haberleşme. Bir taraftan bilgi işlem ve mikro-elektronik
teknolojisindeki gelişmeler, diğer taraftan iletişim alanında geliştirilmiş
yeni teknolojiler (dijital teknoloji, fiber optik teknoloji, lazer teknolojisi,
akıllı terminal, internet, tele işlem vs.) sayesinde dünyada bilgi ve veri
iletişimi akıl almaz bir hız kazanmıştır.
· Robotlaşma. Üretim sürecinde bilgisayarlar yanısıra gelişmiş robotlardan
günümüzde çok geniş ölçüde yararlanılmaktadır.
Teknoloji alanındaki yenilikler bunlarla sınırlı değildir. Jenerik teknolojiler
alanında çok önemli gelişmeler olmuştur ve bu süreç devam etmektedir. Nükleer
enerji, uzay ve havacılık teknolojisi, biyoteknoloji ve gen mühendisliği, yeni
gelişmiş malzeme teknolojileri dünyada tüm organizasyonları değişime zorlayacak
etkiler yaratmıştır.
Teknolojik değişim aynı zamanda bilgiyi, icat ve yenilikleri yaratan insan
faktörünün de önemini artırmıştır. İnsan sermayesi ve entelektüel sermayenin
(bilgi+ tecrübe) maddi sermayeden çok daha önemli olduğu artık kabul
edilmektedir.
4.Sosyal-Kültürel Değişim: Dünyada sosyo-kültürel alanda da çok önemli
değişimler yaşanıyor. Bu değişimlerin başlıcalarını özetlemeye çalışalım:
· Ulus-Devletleşme. İçinde yaşadığımız yüzyılın son çeyreğinde
milliyetçilik tekrar önem kazanmıştır. Daha önce çeşitli devletlerin
boyunduruğu altında yaşayan ulusların bağımsızlık mücadeleleri sonucunda bir çok
yeni ulus-devlet oluşmuştur. Dünyada bu değişim trendi ile zıtlık oluşturan bir
başka değişim de yaşanıyor. Globalleşme ile birlikte dünyada Ulus Devlet
anlayışının önemini kaybettiği, enternasyonalist ve plüralist devlet
anlayışının giderek evrensellik kazandığını görüyoruz. Bir başka ifadeyle,
devleti oluşturan unsurlar içerisinde "ulus" kavramı önemini giderek
kaybetmekte; buna karşın "vatandaşlık" kavramı önem kazanmaktadır.
· Kentleşme. Sosyal alanda yaşanan bir diğer değişim de kentleşme. Giderek
artan bir şekilde insanların kentlerde yaşamaya yöneldiği görülmektedir.
· Bireyselleşme. Dünyada yaşanan ezici rekabet ortamında insanların
geleneksel dayanışma ve yardımlaşma duygularının giderek azaldığını,
bireyselleşmenin ve bu çerçevede “yabancılaşma” adını vereceğimiz bir sosyo-kültürel
değişimin yaygınlaştığını gözlemliyoruz.
· Dinselleşme ve Laikleşme. Dinin insanoğlunun yaşamındaki yeri ve
öneminin günümüzde farklı boyutlar aldığını görüyoruz. Bir tarafta, inanç ve
ibadet bireyselleşirken, öte yanda devlet ve din arasındaki ilişki de
kaybolmaktadır. "Laikleşme" eğilimi yanısıra “dinin siyasallaşması” adını
vereceğimiz bir gelişme de bazı ülkelerde önem kazanmış durumda. Bir kısım
bireyler için dinsel doğmaların ve kurumların etkisi giderek zayıflamakta, buna
karşın bir kısım bireyler ise dini ve inancı kendi arzularına göre
yorumlamaktadırlar.
5. Ekolojik Değişim. Dünyada ekolojik yapıda ve ekolojik sistemlerde de
değişim sözkonusu. Ekolojik değişimlerin başlıcaları şunlar:
· Çevre Kirliliği. Doğanın ve çevrenin kirlenmesi sorunu tüm dünyada
yaşanan ciddi sorunlardan birisi.
· Global Isınma ve Soğuma. İklim bilimcilerin araştırmaları yeryüzünde
tehlikeli gazların kullanımı sonucunda global ısınmanın ve soğumanın sözkonusu
olduğunu ortaya koyuyor. İklim bilimciler, global ısınmanın doğal afetlere yol
açabileceği uyarısında bulunuyorlar.
· Erezyon ve Çölleşme. Dünyada ormanların çeşitli nedenlerle (yangınlar,
ağaç kesimi vs.) yok olması neticesinde erezyon ve çölleşme sorunu sözkonusu.
6. Demografik Değişim. Dünyada demografik alanda “nüfuslaşma” ve “yaşlanma”
adını vereceğimiz iki değişim yaşanıyor:
· Nüfuslaşma. Özellikle az gelişmiş ve gelişmekte olan ülkelerde hızlı
nüfus artışı sözkonusu ve bunun sonucunda sorunlar (yoksullaşma, işsizlik, göç
vs.) giderek ağırlaşıyor.
· Yaşlanma. Özellikle gelişmiş ülkelerde genç nüfusun azalması ve yaşlı
nüfusun artması gündemde bulunuyor. Gelişmiş ülkelerde ortalama yaşam
beklentisinin yükselmesi ve nüfus artış hızının azalması yaşlı nüfusun
çoğalmasına neden oluyor.
7. Organizasyonel Değişim. Dünyada başlıca ekonomik ve teknolojik değişimler
organizasyonel değişimi gerekli kılıyor. Ezici rekabetin geçerli olması, bilgi
ve malzeme teknolojisindeki gelişmeler, telekomünikasyon alanındaki yenilikler
organizasyonların yapı, sistem ve süreçlerini yeniden yapılandırmalarını
kaçınılmaz kılıyor. Bu çerçevede organizasyonel değişim için yeni yönetim
teknikleri (toplam kalite yönetimi, benchmarking, esnek üretim, organizasyonel
küçülme, kadame azaltma, dış kaynaklardan yararlanma vs.) giderek yaygınlaşıyor.
Organizasyonel değişimin işgücü piyasalarında “esnekleşme” ve “standartlaşma”
adı verilen iki değişimi de beraberinde getirdiği görülüyor. Bu iki kavramı da
kısaca açıklayalım:
· Esnekleşme. İşgücü piyasalarındaki devlet müdahaleleri (yasal iş
güvencesi, işçiyi koruyan katı iş hukuku kuralları vs.) giderek azalıyor ve
ortadan kalkıyor. İşgücü piyasalarındaki bu değişim “esnekleşme” ve
“deregülasyon” olarak adlandırılıyor. İşe alma ve işten çıkarma şartlarının
esnekleştirilmesi, işyerinde işgücünün esnek kullanımı, çalışma sürelerinin
esnekleştirilmesi, ücret esnekliği vb. konular giderek daha fazla uygulama alanı
buluyor.
· Standartlaşma. Tüm dünyada kalite güvence sistem standartlarının (ISO-9000)
ve çevre yönetimi standartlarının (ISO-14000) yaygınlaştığı görülüyor.
Organizasyonlar gerek yasal zorunluluk dolayısıyla, gerekse pazar paylarını
artırmak ya da mevcut pazarlarını kaybetmemek için hızla standardizasyona
yöneliyorlar.
Önemle belirtelim ki, dünyadaki değişim trendi ile birlikte uluslararası serbest
piyasa kurallarının geçerli olduğu dünya ekonomik konjonktüründe firmalar
arasında yoğun ve acımasız bir rekabet süreci başlamıştır. “Mega Rekabet” ya
da “Hiper Rekabet” olarak adlandırılabilecek bu gelişmeler kamu, özel ve üçüncü
sektördeki tüm organizasyonları değişime zorlamaktadır.
Değişim dinamikleri analiz edildiğinde devletten bireye doğru bir güç kayması
yaşandığı görülebiliyor. Gerçekten de ekonomide serbestleşme, özelleştirme,
yerelleştirme, gönüllüleştirme, demokratikleşme gibi reformlar ile devletin
gücünün, görev ve fonksiyonlarının giderek daraldığı, buna karşın sivil toplumun
gücünün genişlediğini söylemek mümkün. Dünyada bu değişim trendi tüm hızıyla
devam etmektedir.
“Geçecek şey geçer, esecek rüzgar eser. Ebedi huzur bu poyrazlardan mütessir değildir.”
Viktor Hugo
“Rüzgarın yönünü değiştiremediğin zaman, yelkenlerini rüzgara göre ayarla.”
Xsentius