Can Aktan'la  KOLOMBİYA'ya Yolculuk  
     

Latin Amerika... Bizden ne kadar uzaktalar.. Ama bize ne kadar yakınlar... En azından ben öyle hissettim ve hissediyorum.. Latin milletini, kültürünü hep sevdim.. Çok sevdim.. Meksika, Peru, Ekvator, Şili, Venezula... Ya da Kosta Rika, El Salvador... Orta ve Güney Amerika'da sadece Kolombiya'yı ziyaret etme şansım oldu...

 

Kolombiya, gerilla savaşları, kokain satışları ile insanların zihinlerinde yer bırakmış bir ülke... Oysa bu kirliliklerin ötesinde doğası, iklimi, insanları, kültürü ile çok güzel bir ülke... Başkent Bogota fazlasıyla büyük bir kent.. Kolombiya'yı tanımanız için şehrin dışına çıkmanız ve çevre kasabalara seyahat etmeniz gerekli... Bir gün Orta ve Güney Amerika'yı baştan sona gezmeyi çok arzuluyorum...

 

 

KOLOMBİYA

 

Kolombiya Cumhuriyeti Güney Amerika'nın kuzey-batısında bir ülkedir. Kuzeyi ile kuzey-batısında Karayipler denizi, doğusunda Venezuela, Brezilya, güneyinde Ekvator, Peru ve batısında Panama, Pasifik denizi ile çevrilidir. Başkenti Bogotá'dır.

 

Bogota

 

Güney Amerika’nın kuzeybatısında yer alan ve Güney Amerika’nın dördüncü büyük devleti. Kuzeyinde Karaib Denizi, batısında Pasifik Okyanusu, kuzeydoğusunda ve doğusunda Venezuella, kuzeybatısında Panama, güneydoğusunda Brezilya, güneybatısında Ekvador yer alır.
 
Kolombiya toprakları, 16. yüzyılın başlarında Ganzalo Jiménez de Quesada ve Sebastian de Balalcozar komutasındaki İspanyollar tarafından bulunmuş ve sömürge hâline getirilmiştir.

On sekizinci yüzyıla kadar ülke, İspanyol asıllı beyazlar tarafından yönetildi. Bundan sonra başlayan bağımsızlık mücadelesini Kuzey Amerika ve Fransa İhtilalleri daha da kuvvetlendirdi.

1886’da ülkeye, kıtayı keşfeden Kolomb’un ismi verildi ve Kolombiya Cumhuriyeti ilan edildi. 1903 yılında, ülke topraklarına dahil olan Panama, ABD’nin yardımı ile Kolombiya’dan ayrılarak bağımsız bir devlet oldu. Bu ayrılma yüzünden ABD ile Kolombiya arasında 1921 yılına kadar süren gerginlik oldu. Bu tarihten sonra Kolombiya yönetimine iki büyük parti olan Liberaller Partisi ile Muhafazakârlar Partisi hâkim oldu. Fakat bu iki parti arasındaki sürtüşmeler, iç karışıklıklara ve ülkenin uzun süre diktatörler tarafından yönetilmesine sebeb oldu. Sivil hükümetle yönetilen Kolombiya’da günümüzde iç karışıklıklar devam etmektedir.

 

KOLOMBİYA HAKKINDA BİR YAZI...

 

BOGOTA - Kolombiya denince birçoğumuzun aklına olumsuz fikirler üşüşür hemen. Kulaktan dolma bilgilerle beslenmiş, medya eliyle elde ettiğimiz bir imajın ürünü fikirler de denebilir bunlara. Uyuşturucu ticareti, mafya, koka ve kahve, bu ilginç ülke hakkında aklımıza ilk gelenler. Kolombiyalıları en çok üzen de bu zaten, sadece bu yönleriyle bilinmek. Yeraltı ve yer üstü zenginlikleri, doğal güzellikleri, sıcak insanları ile daha doğru tanınmayı ve daha çok bilinmeyi hak ediyor bu Güney Amerika ülkesi.


Başkent Bogota’ya indiğinizde ilk sürprizi iklimi yapıyor size. 2 bin 700 metre yükseklikteki bir platoya kurulmuş bu şehir, ekvatora olan yakınlığına rağmen tam bir yayla. Şehrin lakabı ise sonsuz bahar ülkesi; çünkü hava hep bahar tonunda. Yıl boyunca iki iklim yaşanıyor: az yağışlı, çok yağışlı. Buna rağmen, ekvatora olan yakınlığından olsa gerek, kimse şehre kar yağdığını hatırlamıyor. İspanyolların ülkeye gelip yerleşmesi 1532’de olmuş. Bogota’yı 1538’de kuranlar da onlar. Bölgenin gerçek sahipleri, Amazon yerlileri. Halen belli noktalarda hayatlarını sürdüren bu yerlilerin 40 ayrı lehçe ile konuştukları söyleniyor.


Bogota’nın diğer lakabı ise kırmızı şehir. Evlerde kullanılan kırmızı tuğlalardan mülhem bu lakap. Mimaride estetiğe özen gösteriliyor. Pencere ölçülerinin bile belirli standartlarda olabildiğini öğreniyoruz. Bogota çok yüksekte kurulmasına rağmen evlerde ısıtma tertibatı yok. Çünkü en soğuk günlerde bile sıcaklık en fazla 10 dereceye kadar düşüyor. Bu durum ülkenin tamamı için geçerli. Hal böyle olunca ısıtma sistemlerine o kadar masraf etmek yerine bir elektrik sobası ile kışı atlatmak mümkün olabiliyor.

Kolombiya, biyolojik çeşitlilik bakımından dünyanın Brezilya’dan sonra en zengin ikinci ülkesi konumunda. Dünyanın yüzde 0,7’si Kolombiya toprağı olmasına rağmen, dünyadaki bitki ve hayvan çeşitliliğinin en az yüzde 15’ine sahip. Kahve dışında ülkenin en önemli yeraltı zenginliği zümrüt. Bu değerli madende, üretim ve ihracat olarak dünyada birinci ülke. Buna ek olarak petrol, doğalgaz, kömür, demir, nikel, altın ve bakır açısından da hatırı sayılır bir zenginliğe sahip. Amerika’ya en çok kömür satan ülke konumunda.

Kolombiya’nın bir diğer dünya birinciliği ise kahve üretim ve ihracatında. Dünyadaki bütün önemli kahve markaları, özellikle “light” kahve ürünlerini Kolombiya’dan temin ediyor. Çiçekçiliği de unutmamak lazım elbette. En çok çiçek ihraç eden ülkelerden biri, hatta Amerika’ya giden çiçeklerin yarısının bu ülkeden gittiği söyleniyor. Muz üretiminde ise Kolombiya dünyanın üçüncü büyük üreticisi. Devamlı yağan yağmurların da etkisiyle ülkede su kaynakları çok fazla. Halen aktif olan 1600 nehir var.

GRAND KOLOMBİYA’DAN BUGÜNKÜ TOPRAKLARA

Kolombiya yüz ölçümü olarak Güney Amerika’nın dördüncü büyük ülkesi konumunda. 1800’lü yıllara kadar, Grand Kolombiya olarak Venezuella, Ekvator, Peru ve Panama’yı da kapsayacak şekilde kıtanın en büyük ülkesi konumunda. Ayrışmalar 19. yüzyıldan itibaren başlamış. Kolombiya’nın Türkiye’de büyükelçiliği yok. Avusturya büyükelçisi, Ankara ile ilişkileri yürütüyor. Türkiye’nin de Bogota büyükelçisi bulunmuyor. Venezuella-Caracas Büyükelçisi bu ülke ile ilişkileri yürütüyor. Kolombiya’nın Türkiye Fahri Konsolosu ise Marta Ardila Ülkümen. İstanbul’da yaşayan ve bir Türkle evlilik yapan Martha Hanım’ın en büyük üzüntüsü, ülkesi hakkındaki olumsuz imaj. Uyuşturucu işiyle uğraşan çok küçük bir grup olmasına rağmen, sanki bütün Kolombiyalıların uyuşturucu bağımlısı gibi algılanmasından oldukça rahatsız. Uyuşturucu tacirlerinin bütçesinin devletten daha büyük olmasının, bu imajın oluşmasında etkili olduğunu düşünüyor. Uyuşturucu noktasında ise farklı bir bakış açısı getiriyor: “Allah bize büyük bir bereket verdi, topraklarımıza ne atsanız yeşeriyor. Bu hem büyük bir kazanç, hem de büyük bir problem. Nereye ekseniz koka bitkisi yetişiyor, bu açıdan devlet bununla mücadele edemiyor.”

Her iki ülkeyi de iyi tanıyan Ülkümen, Kolombiya ile Türkiye arasında önemli benzerlikler olduğunu düşünüyor. Aile bağlarının Türkiye’deki gibi sıkı olması mesela. Çocuklar evleninceye kadar aileleriyle yaşıyor. İki ülke tarımdaki potansiyelleriyle de benzer özelliklere sahip. Kıtadaki en güzel İspanyolca’nın kendi ülkesinde konuşulduğunu söylüyor; en çok kitabın da ülkesinde okunduğunu ekleyerek. İki ülke arasında zayıf olan ekonomik ve siyasi ilişkilerin geliştirilmesini de çok önemsiyor. Geçtiğimiz günlerde Kolombiya Dışişleri Bakanı Caroline Barco, Ankara ve İstanbul ziyaretiyle bir ilki gerçekleştirmişti. Ülkümen, bu ziyaretin ilişkilerin gelişmesi adına önemli bir başlangıç olması için Kolombiya’nın üzerine düşeni yapacağını belirtiyor.

Her iki ülkeyi çok iyi tanıyan bir başka kişi ise Bogota’da yaşayan bir gezgin fotoğrafçı Andres Hurtado Garcia. 15 yaşından beri fotoğraf çekiyor, şu ana kadar çektiği kare sayısının 3 milyonu bulduğunu söylüyor. Kendi ülkesini olduğu kadar Türkiye’yi de çok yakından tanıyor. Ülkemizin neredeyse her bölgesine gitmiş ve yaşamış. Türkiye ilgisi nereden kaynaklanıyor sorusuna ilginç bir cevabı var: “Biraz parası olan, gezmeye meraklı bir insan için dünyada mutlaka görülmesi gereken beş ülke var. Bunlar Türkiye, Yunanistan, Mısır, Hindistan ve Çin’dir. İstanbul üç medeniyetin merkezi olan muhteşem bir şehir. Anadolu, Hititler’den bu yana medeniyetlerin geçiş noktası olmuş. Yunanların övündükleri Helenistik kültürün kaynağı Anadolu, Hıristiyanlık bile bu topraklarda doğmuş.” Garcia’nın Anadolu’da en beğendiği bölge ise Kapadokya. Dünyanın en güzel 10 bölgesi yarışması için fikri sorulduğunda Kapadokya’yı önerdiğini anlatıyor bize.

Peki, bu kadar doğal zenginliklere ve yeraltı kaynaklarına sahip bir ülke, aynı zamanda nasıl bu kadar fakir olabiliyor? Deneyimli gazeteci, “Bu ülke fakir değil, sadece soyguna uğramıştır.” sözleriyle mukabele ediyor sorumuza. 1500’lü yıllardan itibaren kıtaya gelmeye başlayan İspanyolların büyük arazileri ele geçirdiklerini belirtiyor. Yerli halka ise onların beğenmediği topraklar kalmış. Kolombiya’nın tarım ülkesi olması ve büyük arazilerin de İspanyollara geçmesi fakirliği daha da arttıran etkenlerden. Garcia’ya göre günümüzde İspanya’nın yerini Amerika almış durumda. “Onlar bizden her şeyi alır hem de çok ucuza.” diyor.

Dünyayı dolaşan biri olarak ülkesinin dışarıdaki imajından hiç memnun değil. Türkiye’nin yaşadığı imaj sorununun daha büyüğünü Kolombiya’nın yaşadığını söylüyor. Ülkesine haksızlık edildiği kanaatinde. Sinemalarda kısa süre önce gösterilen, Amerikan yapımı Mr. and Mrs. Smith adlı aksiyon filminde Bogota’nın kötü bir köy gibi gösterildiğini hatırlatarak, bu şekilde ülkenin doğru anlatılamayacağını düşünüyor. Gerçekten de Bogota, ilk gidenler için beklentileri boşa çıkaracak kadar normal ve büyük bir şehir. Sekiz milyonluk bir nüfusa ev sahipliği yapıyor. Dışarıdan sadece uyuşturucu, mafya ve şiddet üçgeniyle hatırlanan bu ülkeye ciddi haksızlık yapıldığı bir gerçek. Bunu düzeltebilmek için Kolombiya’nın ülke olarak ne kadar mücadele ettiği ise bir soru işareti?

İKİ OKYANUSA KIYISI OLAN TEK ÜLKE

Bütün az gelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerde olduğu gibi Kolombiya’da da, gelir dağılımı eşitsizliği hâlâ en önemli problemlerden. Tahmin edilebileceği gibi ülkede İspanyol kökenli ailelerin durumu daha iyi. Ülkedeki evlerin planlamasından, sınıf farkları konusunda anlamlar çıkarmak da mümkün. İyi denebilecek evlerin tamamında, mutfağın arkasında hizmetçi odaları var. Bu küçük odalarda genelde, yerli ve fakir ailelerin 15-16 yaşlarında kızları kalıyor. Onların görevi zenginlerin hizmetini görmek.

Bogota’da başka ülkelerde rastlamanın zor olduğu ilginç yöntemlerle para kazanıyor insanlar. Mesela bizde trafik ışıklarında cam silme ve mevsim şartlarına uygun ürün satmak ne kadar yaygınsa, orada da trafiğin durduğu noktalarda gençlerin araçların önüne geçerek gösteri yapmaları o kadar yaygın. Aerobik hareketler içeren bu gösterilerden gelen bahşişler onlar için bir kazanç kapısı. Diğer ilginç meslek ise cep telefonu ile konuşturma hizmeti. Kalabalığın fazla olduğu bölgelerde ellerinde cep telefonları ile bekleyen gençler, şarjı bitene veya cep telefonu olmayana telefon kulübesi hizmeti veriyor. Ucuz tarife kullandıkları için bu hizmet, ankesörlü telefondan daha ucuza geliyor.

Kolombiya’daki bitkisel çeşitlilik, ülkedeki botanik kültürünü ön plana çıkarmış. Hemen her şehirde bulunan ve sayıları 29 olan Botanik bahçeleri, bitkisel çeşitliliği bir araya getiriyor ve bunların devamını sağlıyor. Ülkedeki en büyük botanik bahçesi Bogota’da 1955’te kurulmuş. Kolombiya’daki bitki türü sayısı 1800, orkide türü sayısı ise 3 bin 500’ü buluyor. Bu kadar zengin bir bitki örtüsüne sahip Kolombiya’nın tek sorunu, sadece iki mevsim yaşanması. Kış mevsimi olmadığı için bitkiler dinlenme şansı bulamıyor. Bu sebeple canlı kalabildikleri süre, normalden daha az. Çeşit çok fazla olmasına rağmen, meyveler dört mevsim yaşayan ülkeler kadar lezzetli değil.

Kolombiya, Güney Amerika’da her iki okyanusa (Atlas ve Pasifik) sınırı olan tek ülke. Ülkenin Atlas Okyanusu kıyılarında bulunan, denize sıfır mesafedeki Santa Marta tepelerinin yüksekliği, 5 bin 700 metreyi buluyor. Bu özelliği ile Santa Marta, dünyada denize sıfır noktasındaki en yüksek dağ olma özelliği taşıyor. O bölgede halen yaşayan Togis ve Tairoma adlı toplulukların, kendilerini insanlığın ataları olarak gördüklerini de öğreniyoruz.

YERLİLERİN CAN SİMİDİ KOKA!

Kolombiya denince mutlaka görülmesi gereken yerlerden biri, yerlilerin ilginç tasarımlarını yansıtan Altın Müzesi. Dünyada başka örneği bulunmayan başkent Bogota’daki müzede, Kuzey ve Latin Amerika yerlilerinin kültürüne ait birçok unsura rastlamak mümkün. Yerliler için mistik bir sembol olan altına verilen şekiller insanı hayrete düşürecek güzellikte. Müzede Aksiyon’a rehberlik yapan mimar Ruth Teresa, altına ek olarak her kabilenin kendine ait bir kumaş ve seramik işleme tekniği olduğunu söylüyor. Altın işlemeciliğinde çok ileri giden yerli kabilelerin dinleri Şamanizm. Bayan Teresa, onların bu açıdan İslamiyet öncesi Türklere benzediğini söylüyor. Altın Müzesi’nin kurulma fikri, 1939’lu yıllarda ortaya çıkmış. O zamanlar yerlilerin elindeki parçaların yabancılar tarafından satın alınmaya başlanması, müze fikrini ortaya çıkarmış. Kolombiya Antropoloji Enstitüsü uzun yıllara dayanan bir çalışma ile bütün nadide parçaları bir araya getirmiş ve 1960’ta müze oluşturulmuş. 1965’te ise halkın ziyaretine açılmış.

Yerlilerin, günümüzdeki kokain imalatının ham maddesi olan koka bitkisini taşımak için kullandıkları kap, müzenin ilk parçası ve sembolü olarak kabul ediliyor. Koka, yerliler arasında yaygın kullanılan bir ürün. Ruth Teresa, onların bu bitkinin uyuşturucu etkisinden meditasyon esnasında faydalandıklarını söylüyor. Uyarıcı etkisi olan bitkiyi yerlilerin daha çok çalışmaya dayanabilmek, soğuğa mukavemet etmek ve açlığa katlanmak için kullandıklarını da belirtiyor. Şimdi uyuşturucu tacirlerinin elinde kimyasal işlemlerden geçirilerek ticareti yapılan ve insanlığı zehirleyen koka, yerliler için hayati öneme sahip bir bitki aslında. Kokanın bu hikâyesi, akla hemen Türkiye’deki afyon bitkisini getiriyor. Anadolu insanının yağından faydalandığı bu faydalı bitki, kötü emellere alet olduğunda tehlikeli bir zehre dönüşebiliyor. Kısacası koka ile aynı kaderi paylaşıyor.

Sonuç olarak Güney Amerika’nın bu ilginç ülkesini anlatan bu yazı, elbette Kolombiya’nın tamamıyla ilgili bir fotoğraf veremez. Buna rağmen, buradaki sınırlı bilgiler bile, ülkenin aslında ne kadar yanlış tanındığının bir göstergesi. Türkiye’nin bırakın uzak diyarları, yanı başındaki Avrupa’da bile doğru tanınmadığı gerçeği, bizi onların sıkıntısını en iyi anlayabilecek ülkelerden biri haline getiriyor ister istemez…


Kaynak:

http://www.aksiyon.com.tr/detay.php?id=24461

 

 

Kolombiya'nın Neiva şehrinde misafiriz...

 

 

 

Panço'larla Latinler...

 

At sırtında pirinç tarlalarından geçerek geziyoruz... Poz vermiyoruz!...

Her şeyiyle gerçek bir yolculuk... Asla unutulmaz...

 

 

 

Bogota hatırası...

 

Aradan neredeyse 20 yıl geçti...  Bogota' şehrini uzun uzun kuşbakışı

seyrettikten sonra şehrin tepelerinde bulunan sayısız gece klubü ve diskolardan birinde gecenin geç vakitlerine kadar eğlendiğimizi hatırlıyorum..

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 © COPYRIGHT 2008, ALL RIGHTS RESERVED CANAKTAN.ORG