![](hindistan-nepal/hindistan1/1india-aktan.JPG)
İNANILMAZ HİNDİSTAN...
Yazılı tarih öncesine
dayanan mazisi, birçok kültürün mayasıyla bugüne gelen modern
şehirleri, efsanelerle dolu kutsal hac mekanları, iki deniz ve bir
okyanusun yıkadığı kıskanılacak güzellikte altın sahilleri, macera
ve türlü spor imkanları, milli park ve koruma alanlarıyla
başdöndürücü yabani hayatın sürdüğü ormanlarıyla Hindistan’ı
keşfedin. İstediğiniz bölgeyi seçin ve her eyaletteki fırsatları
görün.
Delhi 3000 yıllık tarihe sahip 7 şehir üzerine kurulmuş,
yüzyıllarca onlarca devlete başkentlik yapmış tarihi bir şehir. Cuma
Mescidi, Tac Mahal’ı dünyaya hediye eden Şah Cihan’ın yaptırdığı
Hindistan’ın en büyük camisi. Türkiye’nin Sultanahmet’i niteliğinde
bir yapıt. Kırmızı Kale, Babürler’in ülkeyi yönettikleri Saray ise
Doğunun ‘Topkapı Saray’ı olarak bilinmektedir.
DELHİ
New - Delhi, Hindistan’ın başkenti ve üçüncü büyük şehridir. Burası
aslında Old - Delhi (Delhi) ve New - Delhi olarak iki parçadan
oluşmuştur. Old Delhi, 12. ve 19. yüzyıllarda Hindistan’da
müslümanların hakim olduğu dönemde devlet merkeziydi. Old - Delhi’de
bu döneme ait pekçok cami, medrese, kale ve anıtsal yapı
bulunmaktadır. New - Delhi ise 1911 yılında İngiliz’ler tarafından
inşa edilmiştir.
Tarihte Delhi adında burada 8 değişik yerleşim merkezi kurulmuştur.
Bunların en eskisi şimdiki Purana Quila (Eski Kale) civarında
kurulan İndraprastha’dır. Delhi’nin son Hindu kralı Tomar ve
Hanedanı, bugünkü adıyla Qutab Minar’a kadar olan bu bölgeyi 12.
yüzyılın başlarına kadar ellerinde tutmuşlardı.
İkinci şehir 12. yüzyılda Allah-ud Din tarafından günümüzdeki Hauz
Khas civarında kurulmuştur. Üçüncü şehir olan Tughlakabad, Qutab
Minar’ın 10 km. kadar güneyindeydi, şimdi tamamen harabe halindedir.
Dördüncü Delhi, Jihanpanah, gene Tuglak hanedanı tarafından Qutab
Minar civarında, 14. yüzyılda kurulmuştur. Beşinci Delhi, Firuzabad
diye adlandırılmış ve günümüzde Old Delhi sınırları içinde olan
Firuzşah Kotla bölgesinde kurulmuştur. Timurlenk’in, Hindistan
seferi sırasında buradaki bir camide namaz kıldığı kayıtlara
geçmiştir.
Altıncı Delhi, Moğol hükümdarı Hümayun’u yenerek kontrolü ele
geçiren Afgan kralı olan Şer Şah tarafından, günümüzdeki Purana
Quila civarında kurulmuştur.
İmparator Şah Cihan tarafından 17. yüzyılda kurulan Şahcihanabad
yedinci Delhi’dir ve bugünkü Old Delhi’nin temelini oluşturur. Bu
şehir büyük oranda korunmuş durumdadır ve bu döneme ait Red Fort ve
Cuma Mescid gibi önemli anıtsal yapılar günümüze kadar bozulmadan
gelmiştir.
Sekizinci Delhi, İngilizler tarafından 1911 yılında kurulan ve
başkent ilan edilen Yeni - Delhi’dir.
Delhi, tarihi boyunca birçok kez işgale uğramıştır. 14. yüzyılda
Timurlenk ve 1739’da Pers kralı Nadir Şah şehri yağmalamış, ünlü
Kuh-i Nur (Nur Dağı) elması ile kendi krallık tacını süslemiştir.
İngiliz’ler kenti 1803 yılında ele geçirmiş, fakat 1857’de bile
Delhi, İngilizlere karşı direnişin merkezi olmuştur. Ülkenin
bölünmesinden önce, nüfusunun çoğunluğu müslüman olan ve Urdu dili
konuşulan şehirde bölünmenin ardından çoğunluk Sikh’lere ve
Hindu’lara geçmiştir.
Kutup Minar:
şehrin sembolü, İslamiyet’in Hindistan’a girişinin
temsil etmektedir. 400 yıl boyunca dünyanın en yüksek kulesi ve
Kutbettin Şah tarafından yapılmıştır. Selçuklu dönemi mimarisini
hatırlatıyor. Hindistan’ın bütün dinlerinin tapınaklarının yer
aldığı Chatarpur.
Taj Mahal
:
Hindistan'ın
sembolü haline gelmiş olan Taj Mahal, Mughal İmparatoru Şah Cihan
tarafından eşi Mümtaz Mahal için yaptırdığı mermerden bir şiir gibi
Yamuna Nehrinin kenarında tüm ihtişamı ile yer almaktadır. Tamamıyla
beyaz mermerden inşa edilmiş olan Taj Mahal'in duvarları pietra dura
olarak adlandırılan ve mermerin oyularak içine yarı değerli taşların
yerleştirilmesinden oluşan süslerle kaplıdır.
Agra Kalesi
:
İmparator Akbar tarafından kurulan Agra Kalesi Cihangir
zamanında yapılan bahçe ve saraylar ile güzelleştirilmiştir. Agra
şehir merkezine hakim konumdaki kale içinde Şahcihan zamanında inşa
edilmiş olan Divan-ı Avam, Divan-ı Has ile Has Mahal, Şiş Mahal
(Aynalı Saray) ve bağ görülecek yerler arasındadır.
ESKİ DELHİ
Şahcihanabad isimli 7. Delhi’nin surları Red Fort - Kızıl Kale’nin
batısından itibaren yıkıntılar halinde uzanmaktadır. Bu duvarın en
kuzeyindeki Keşmir Kapısı, İngiliz’lerin ümitsiz mücadelelerinin
izlerini taşımaktadır. Bu kapının batısındaki Sabzi Mandi’de
buradaki savaşta ölen İngilizlerin anısına yapılmış (İngilizlerin
diktiği) bir anıt bulunmaktadır.
Old Delhi’nin ana caddesi, rengârenk bir pazar yeri görünümündeki
Chandi Chowk’tur. Burası 24 saat süren müthiş
kalabalığı, düzensizliği ve kaosu ile Hindistan’ın başka bir yönünü
yansıtıyor gibidir. Yeni Delhi’nin düzgün, açık ve geniş caddelerine
hiç benzemez. Chandi Chowk’un bir ucunda Red Fort öbür ucunda ise
Jama Masjid (Cuma Camisi) karşı karşıya bulunur.
Tam köşede, ünlü kuş hastanesi ve çıplak gezen rahipleriyle Jain
tapınağı vardır.
Red
Fort
Bu kalenin Hint Dilindeki ismi Lal Qila (Lal=kırmızı, Qila=Kale)
ismini kalenin yapıldığı taşların renginden almıştır. 1648 yılında
Moğol imparatoru Şah Cihan tarafından yaptırılmıştır. Şah Cihan bu
kaleyi yaptırmış olmasına ve bu şehrin kendi ismini (Şahcihanabad)
taşımasına rağmen, başkent olarak Agra’yı tercih etmiştir.
Red Fort’un yapıldığı günler Moğol imparatorluğunun en güçlü olduğu
dönemlere rastlar. İmparator, Delhi sokaklarında büyük bir ihtişamla
bir filin üzerinde gezintiye çıkar ve gücünü herkese gösterirdi.
Bu kale, günümüzde tipik bir Hint-Moğol tarihî eseridir. Kalenin
girişinde sizi birçok gönüllü rehber, ıvır zıvır satan kişi
çevreleyiverir. Red Fort’un hemen önündeki geniş çayırlıkta sürekli
olarak panayırlar kurulur. Bu panayıra cambazlar, büyücüler,
sihirbazlar ile şehrin serseri ve işsiz güçsüz takımı doluşur.
Kalenin girişi, turistik malzeme satan birçok dükkânla dolmuştur.
Bütün bu engelleri aştıktan sonra geniş bahçeler, sakin ve huzurlu
mekânlarla önünüzde birdenbire bambaşka bir dünyanın kapıları
açılır. Kalenin arkasında Yamuna Nehri akmaktadır. Arka duvarların
yüksekliği yer yer 32 metreye kadar çıkar. Şimdi Red Fort’ta
gezilecek yerleri kısaca inceleyelim:
Jama Masjid
İsmi Cuma Camisi anlamına gelen bu Cami, Hindistan’ın en büyük Camii
ve Şah Cihan’ın mimarlık alanındaki en büyük eseridir. 1658 yılında
yapılmıştır ve 25 bin kişinin namaz kılabileceği bir avlusu, üç
büyük giriş kapısı, dört kulesi ve 40 metre yüksekliğindeki iki
minaresi vardır.
Raj Ghat
Yamuna Nehri’nin kıyısında Firuz Şah Kotla anıtının yakınında basit
bir platform üzerinde siyah mermerden yapılmış sade bir anıt vardır.
Burası Mahatma Gandi’nin 1948 yılında öldürüldükten sonra yakıldığı
yerdir. 1964 yılında Gandi’nin yakın arkadaşı ve Hindistan’ın ilk
başbakanı Javaharlal Nehru da öldükten sonra burada yakılmıştı. Raj
Ghat, artık sık ağaçlı güzel bir park görünümündedir.
VARANASİ
Ganj nehrinin kıyısına yerleşmiş, Hindistan’ın en kutsal
yerlerinden biri olan “Şiva’nın şehri” Varanasi. Hindu hacıları
buraya günahlarından arınmak için gelirler. Ayrıca Hindistan’ın
başka yerlerinde ölen kişiler -eğer imkanları varsa- buraya
getirilir, burada törenle yakılır ve külleri Ganj nehrine atılır.
Böylece ruhlarının kurtuluşa ereceğine inanırlar. Ayrıca bir Hindu
için Varanasi’de ölmek, ruhun tekrar tekrar dünyaya gelmesinden
kurtulmasını sağlayan moksha’ya ulaşmasını sağlar.
Varanasi 2 bin yıllık geçmişi olan ve içinde halen yaşanan dünyanın
en eski yerleşim merkezidir. Bilinen tarihe göre şehrin ilk kuruluşu
M.Ö 1400 - 1000 yıllarına kadar gider. Kuzey Hindistan’daki bir
Aryan kabilesi olan Kashiler buraya ilk kez yerleşmiş ve daha sonra
burası Hindu inanışı olan Kosala krallığı tarafından ele
geçirilmiştir.
8. yüzyılda yaşamış
olan büyük filozof Şankaraçarya’nın ortaya çıkmasıyla Hinduizm,
reform dönemi geçirmiş ve öğretide Şivaya ibadetin esasları
oluşmuştur. Böylece Varanasi önem kazanmıştır.
11. yüzyılda Varanasi, Afganistan’dan gelen Müslüman saldırılarıyla
yıkılıp talan edilmiştir. Daha sonra gelen Moğol imparatoru Âlemgir
bu şehre en büyük zararı vermiş ve kenti tamamen tahrip etmiştir.
Hindistan’da hep karşılaşacağınızı söylediğimiz büyük insan
kalabalığı Varanasi’de doruk noktasına ulaşacaktır. Şehrin
anayolları diyebileceğimiz asfalt yollarda insanlar kaldırımda
yürüyor gibi gitmektedirler; aslında bu şehirde pratik olarak
kaldırım ve cadde ayrımı yok gibidir. Yoğun kalabalık olan bu
caddelerde motorlu araçların geçmesini sağlamak hemen hemen
imkansızdır. Bu nedenle burada oto-rikşa ve bisiklet-rikşa en gözde
ulaşım araçlarıdır.
Eski şehrin birbirine yapışık gibi yapılmış evleri arasında daracık
yollar kalmıştır ki bunlara sokak bile denemez. Otomobilin girmesi
imkansız olan bu labirent gibi yollarda iki kişi yanyana yüreyemez.
Bu ara yollarda kaybolmadan dolaşabilmek için sürekli olarak
Ghat’lara giden yönleri gösteren oklara bakın.
![](hindistan-nepal/hindistan1/8india-aktan.jpg)
İnanılmaz Varanasi'de Hintli fakirlerle...
![](hindistan-nepal/hindistan1/10india-aktan.jpg)
Ghatlar
Varanasi’nin en çok ilgi çeken yerleri Hinduların kutsal banyolarını
aldıkları Ghatlardır. Bunlar aslında Ganj nehrinin yılın her
döneminde yükselip alçalması olayına karşı nehre doğru inen
basamaklardır.
Varanaside toplam yüze yakın Ghat yanyana sıralanmış durumdadır.
Bunların en başında merkezi bir yerde bulunduğu için
Dasaswamedh Ghat gelir.
Bu Ghat’ın kelime
anlamı Brahmanın 10 at kurban ettiği yer demektir. Bu Ghat aynı
zamanda Ganj üzerinde tekne turlarının başladığı yerdir. Güneş
batarken yapılan burada Ganga Aarti törenleri yapılır. Dasaswamedh
Ghat’ta ayrıca sıra sıra dizilmiş masajcılar hünerli elleriyle sizi
rahatlatmaya hazırdır.
Burning Ghat
Hemen hepsi banyo ve ibadet için kullanılan Ghatlardan bazıları
ölülerin yakılması için ayrılmıştır ve “burning ghat” yani “yakma
ghatları” olarak ayrılmıştır.
Burning Ghatlarda ölülerin yakılması faaliyetleri günün 24 saati
kesintisiz olarak devam eder. Buraya Hindistan’ın hemen her yerinden
ölü bedenler getirildiğine göre bu kadar çok sayıda bedenin hemen
yakılması pratik olarak mümkün değildir. Bu iş için sıraya girilmesi
gerekir. Bir bedenin yakılması için 380 kg. kadar kuru ağaca ihtiyaç
duyulduğunu ve töreniyle, ibadetiyle ve bölgenin temizliğiyle bir
yakılma olayının 3 saat kadar sürdüğünü biliyor muydunuz?
Ölü yakılma ritüelinde
ölen kişinin en büyük oğlu baş sorumlu rolde olur. Oğlu yoksa da
buna eş başka bir akrabası bulunur. Bu sorumlu kişi beyaz elbiseler
giyer ve saçlarını kökünden kazıtır. Burning Ghatların hemen
yanındaki Şiva tapınağında Pujalar ve seremoniler yapılır ve
tapınağın içinde yanan kutsal ateşten bir tutam ot tutuşturularak
bedenin yanına sorumlu kişi tarafından getirilir.
Bu sırada yakılacak
beden kuru odunların altında hazırlanmıştır. Daha iyi yanması için
Ghee denilen bir tür tereyağı dökülür. Ayrıca kötü kokmaması için
sandalağacı tozu ve başka baharatlar serpilir. Kutsal ateşi getiren
sorumlu kişi bedenin etrafında üç kez dolaştıktan sonra elindeki
ateşle odun yığınını tutuşturur. İyice kurumuş ve yağlanmış olan
odunlar çabucak tutuşur, bu sırada ölünün yakınları tarafından
ilahiler okunur ve Puja yapılır.
Ölü yakılma bölgesine ölenin yakınlarından sadece erkekler
yaklaşabilir. Kadınlar ancak uzak bir mesafeden izleyebilirler. Bu
tedbirin kadınların duygusal davranabileceklerinden mi yoksa bir tür
cinsiyet ayrımcılığı mı olduğunu kestirmek güç.
Odunların yanışı azaldıkça bu işle görevli kasttan kişiler, korları
karıştırarak alevin büyümesi sağlarlar; bedenden geriye yanmamış hiç
bir parça kalmaması için bu gereklidir. Ölü yakıcıların verdiği
bilgiye göre kadınların bel ve kalça bölgelerindeki kemikler ile
erkeklerin göğüs bölgesindeki kemikler en zor yanan bölgelerdir, ve
çoğu durumda odunlar yanıp bittikten sonra geriye kalan bu tür
parçalar Ganj nehrine atılır. Yukarıda da belirttiğimiz gibi 3 saat kadar süren yakma işleminden
sonra geriye yarım kova kadar kül kalır, bu kül de görevlilerce
süpürülerek Ganj nehrine atılır. Böylece bir ruh daha bedeninden
bağını kopartmak ve ruhlar aleminde bağımsız kalmak şansına erişmiş
olur.
AGRA
Agra, 1501 yılında
Sikandar Lodi krallığının başşehri olmuş, ancak kısa süre sonra
Moğolların eline geçmiştir. Agra’da Babür Şah ve Hümayun Şah
dönemlerinde erken Moğol tarz mimari örnekleri ilk kez görülmeye
başlandı. Agra, Ekber Şah zamanında görkemli eserlerle yükseldi.
Bunda şehrin hemen yakınındaki Fetihpur Sikri’nin başkent olması da
etkili olmuştur. İmparator Şah Cihan, kendi döneminde Agra’da önemli
mimari eserler meydana getirdi. Bunlar, Tac Mahal, Agra Kalesi, Cami
Mescid ve diğerleridir. Delhi’deki Red Fort ve Cuma Camisini de Şah
Cihan’ın yaptırdığını belirtmiştik.
Agra, geleneksel kalabalığı, rikşa trafiğinin yoğunluğu ve
turistlere karşı aşırı ilgili halkı ile sıradan bir kuzey Hindistan
şehridir. Bir çok turist Delhi’den Agra’ya günübirlik bir tura
katılarak gelmeyi tercih ediyor.
Agra, Yamuna nehrinin batı kıyısında ve Delhi’nin 200 km. kadar
güneyinde kurulmuştur. Şehrin eski kısmı, kalenin kuzeyinde ve bugün
Kinari Market diye bilinen yerde kalmıştır. Modern görünümlü yeni
şehir ise Cantontment bölgesini de içeren Sadar Bazar bölgesidir.
FETİHPUR SİKRİ
Agra’nın 40 km. kadar batısında kurulmuş olan bu şehir 1570 - 1586
yılları arasında imparator Ekber zamanında Moğol hükümdarlığının
başkentiydi. Daha sonra terk edildi. Günümüzde burası mükemmel
biçimde korunmuş bir hayalet şehir durumundadır.
Agra’da Idgah otobus terminalinden her yarım saatte bir kalkan
otobüsler bir buçuk saatte Fetihpur Sikri’ye ulaşıyor. Bu otobüsler
ordinary denilen tipte, yani halk tipi olduğu için fazla bir konfor
beklemeyin. Bilet fiyatı 17 Rupi. Yolda karşılaşabileceğiniz çok
sayıdaki ayı oynatıcısı size Türkiye’deki benzer manzaraları
hatırlatabilir.
Bu şehrin kuruluşu hakkında anlatılanlar şöyledir. İmparator Ekber
Şah, Sikri adlı bu şehirde ermiş Selim Chisti’yi ziyarete gelmiş,
erkek çocuğu olmadığından ve tahtı bırakacak varisi bulunmadığından
yakınmış. Daha sonra Ermiş Chisti, ona bir oğlu olacağı müjdesini
vermişti. İmparator, doğan üç oğlundan birine Ermiş’in ismi olan
Selim ismini koydu. Daha sonra yeni, düzenli, planlı bir şehir kurdu
ve başkenti buraya taşıyarak Fetihpur Sikri adını verdi. Bundan kısa
süre sonra tahminen su yetersizliği nedeniyle buradan göç edildi.
Ekber, kendisi müslüman olmakla birlikte diğer dinlere olağanüstü
bir hoşgörü ile yaklaşırdı. Zamanının çoğunu Fetihpur Sikri’de dini
ve evrensel konuları okumak ve tartışmakla geçirmiştir. Büyük
dinlerin temel düşüncelerini bir araya getiren ‘İlahi Din’ isimli
yeni bir din kurmaya bile kalkışmıştır. Ekberin en sevdiği dostları
olan Bibal, Raja Todarmal ve Abu Fazal hep değişik dinlerin
mensubuydular.
Fetihpur Sikri’ye gitmek, fazladan 40 km. yol yapmak gibi
gelecektir, ancak Agra’ya kadar gelmişken bu fırsatı kaçırmayın.
Çünkü burası belki de dünyanın en iyi korunmuş hayalet şehridir.
Burada kendinizi 1500’lü yıllara gitmiş gibi hissedebilirsiniz.
Bulend Darwaza
(Zafer Kapısı)
: 54 metre yüksekliğindeki bu anıtsal yapı Ekber’in Gujarat üzerine
yaptığı seferde zafer kazanması nedeniyle yaptırılmıştır. İç
yüzündeki Kuran-ı kerimden yapılan alıntıda şöyle yazılmıştır:
Bu dünya bir köprüdür, üzerinden geçin fakat orada evinizi yapmaya
kalkışmayın. Bunu bir an için bile düşünen kişi ebediyen bu
düşüncesinden uzaklaşamaz ve kurtuluşa eremez”
Jodh Bai
sarayı,
eski şehrin içindeki ilk yapı. Cihangir’in Amber mihracesinin kızı
olan Hindu annesinin adını taşır. Yapının sütunları Hindu tarzı,
tavanları ise İslami tarzdadır.
JAIPUR
Jaipur’a geldiğinizde sizi bir Rikşacılar ve hamallar ordusu
karşılayacaktır. Bunların sizi götürmek için yapacakları tekliflere
kanmayın. Örneğin “Jaipur’un herhangi bir yerine gitmek için 15
Rupi’nin yeterli” olduğunu söyleyenler yanında; “sizi istediğiniz
otele parasız götürürüm” diyenler bile çıkacaktır. Buna şaşırmayın,
sizi istediğiniz otele parasız götürebilirler ancak otelciden de
komisyon alırlar. Bu teklifler öylesine kuvvetlidir ve öyle çok
ısrar ederler ki sırf bunlardan kurtulmak için bir tanesiyle
anlaşmak zorunda kalırsınız. Eh, ne yapalım, sonuçta, büyük kısmı
çok yoksul olan Jaipur’luların üç beş kuruş ekmek parası kazanmak
için dilenmeleri yerine çalışıyor olmalarını desteklemek de iyi bir
şeydir.
Görkemli bir mimari yapıya sahip olan Jaipur’un ismi, kurucusu
Mihrace II. Jai Singh’ten gelmektedir. Mihrace II. Jai Singh, 1699 -
1744 yılları arasında yaşamıştır. Devlet işlerinin yanında astronomi
ile de ilgilenmiş ve bu alanda eserler yaratmıştır.
Kendisinden önceki yöneticilerin Moğollarla iyi ilişkileri olmasına
rağmen Maharaja (Mihrace) 1727 yılında Moğolların zayıfladıklarını
anlayınca bugünkü Amber yakınlarındaki kalesinden ovaya inmeyi ve
burada bir şehir kurmayı düşündü. Bu şehir, eski Hint yazıtlarında
görülen altı köşeli geometrik desenlerden biri olan Shilpa - Shastra
biçiminde yapıldı. Böylece Jaipur meydana geldi.
1728 yılında Jaipur’un hala çok ilgi gören yerlerinden biri olan
Jantar - Mantar gökyüzü gözlem merkezi kuruldu.
Rajasthan eyaletinin merkezi olan Jaipur, pembe renkli taşlardan
yapılmış olması nedeniyle ‘Pink City’ olarak da bilinir. Eski
Jaipur, 7 kapı ile dışarıya açılan kale gibi surlarla çevrilmiştir.
Bu kapılardan en çok bilinenleri; Chandpol Gate, Sanganeri Gate ve
Ajmeri Gate’dir.
Kaynak:
http://www.hindistangezi.com/ulke/AGRA/Agra_genel.htm
|